1 – Eğri Minare

Eğri Minare, İtalya’da bulunan Dünyaca ünlü Pisa Kulesi’ne benzerliği ile dikkat çekmektedir. Aksaray kent merkezinde Nevşehir Caddesi üzerinde bulunan Eğri Minare, Selçuklu Dönemi‘nden günümüze ulaşan önemli tarihi eserlerinden birisidir. Minareye eğriliğinden dolayı halk tarafından Eğri Minare ismi verilirken, tuğlalarının kırmızı olmasından dolayı Kızıl Minare olarak da bilinmektedir.

13’üncü yüzyıl Selçuklu eserlerinden olan Eğri Minare, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın babası I. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından 1221-1236 yıllarında yaptırılmıştır. Minare, Horasan harcıyla yapıştırılmış kırmızı tuğlalardan yapılmıştır. Dört köşe bir kaide üzerine silindirik gövde, ince bir silme ile iki kısma bölünmüştür. Alt kısmı zikzak, üst kısmı mavi ve yeşil çini mozaiklerle kaplanmıştır. Bir şerefesi ve 92 basamağı olan Eğri Minarenin yüksekliği 30,6 metredir.

Eğri Minare üzerinde üç farklı eğiklik tespit edilmiştir. Zeminden itibaren 2° 28′ 14.16” eğik olan Eğri Minarenin üzerine oturduğu tablanın üstünden 3° 11′ 18.08” eğik olduğu tespit edilirken, üzerine oturduğu tabla ise 44′ 48.59” eğiktir. Eğri Minarenin eğik mi yapıldığı yoksa sonradan mı eğildiği hep merak edilmiştir. Araştırmalara göre Eğri Minare, ustası tarafından eğik yapıldığı genel görüş olarak kabul edilmiştir.  Yaklaşık 800 yıldan beri ayakta kalan Eğri Minare, Selçuklu mimarisinin eşsiz örneklerinden biridir.

2 – Yunus Emre Türbesi

Yunus Emre, Anadolu’da yetişmiş şair ve mutasavvıfların öncülerindendir. Sözleri ve fikirleriyle medeniyet tarihimiz içerisinde müstesna bir yere sahip olan Yunus Emre, 1240 yılında Aksaray sınırları içerisinde yer alan Güzelyurt – Sivrihisar Köyü’nde doğmuş, Ortaköy – Sarıkaraman Köyü’nde yaşamını sürdürüp, Ziyaret Tepe’de bugünkü türbesinin bulunduğu yerde Hakka yürümüştür. Hocası Tapduk Emre‘nin türbesi de yine aynı bölgede, Tapduk Köyünde bulunmaktadır. Yunus Emre’ye dair önemli kayıtlardan biri olan Hacı Bektâş Velâyetnamesinde geçen anlatımlar da, bu bölgenin özellikleriyle örtüşmektedir. 

Yunus Emre, İslam tasavvuf geleneğiyle yetişmiş, tasavvuf dünyasının yıldızı makamına erişmiştir. O, tasavvuf yolunda çıktığı aşk yolculuğunda daima Hakk’ı aramanın, O’na layık bir kul olmanın gailesini gütmüş, bu yolculuğun nihayetinde aradığını bulmuş, zaman ve mekâna mahkûm olmadan çağları aşan bir ses olmuştur. Türbesi Aksaray’da bulunan Yunus Emre’nin evrensel mesajları tüm dünyaya ulaşmış, o, sevgi dilinin ortak adı olmuştur.

3 – Belisırma Köyü

Ihlara Vadisinin kapılarından biri olan Belisırma Köyü restoranlarıyla, nehire 0 noktasında harika balık yemekleri tadabileceğiniz ve harika fotoğraflar çekelebileceğiniz yerdir.

4 – Kılıçarslan Türbesi

Sultan II. Kılıçarslan Aksaray Kalesi önünde savaşırken ölmüş, mumyalanarak burada yapılan bir kümbete gömülmüştür Aynı zamanda bu türbede Aksaray’da boğdurulan IV. Kılıçarslan’ın iç organları da gömülüdür. Türbenin orijinal hali bilinmemektedir Bir deprem sonucu yıkılan türbe sonradan yeniden yapılmıştır Türbenin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır Türbe üzerinde kitabe yeri olmasına rağmen, kitabe günümüze ulaşamamıştır

Kaynaklardan öğrenildiğine göre bu türbenin de Konya’daki II. Kılıçarslan’ın türbesinde olduğu gibi sandukalarının ve kubbesinin çinilerle süslü olduğu sanılmaktadır I.Dünya Savaşı sırasında Kılıçarslan Tepesi denilen bu yerde Alman askerleri karargâh kurmuş, türbenin çini ve sandukaları Almanya’ya kaçırılmıştır Yakın tarihlerde define arayıcılarının tahrip ettiği bu türbe Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarılmıştır

5 – Güvercin Kayası

Anadolu’daki kale kent modelinin öncüsü olan Güvercinkayası, Çatalsu Köyü yakınlarında, Melendiz su kıyısında 7 bin yıllık geçmişiyle Anadolu tarihine ışık tutuyor. Günümüzde Mamasın Baraj Gölü içinde yüksek bir kaya kütlesinin üzerine konuşlanmış yerleşme, MÖ 5200-4750 yıllarına tarihlenmektedir. Yerleşme, çevredeki eski göç yollarına da hakim konumdadır.

Güvercinkayası’nda arkeolojik kazı çalışmaları 1996 yılında başlarken, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sevil Gülçur başkanlığında uluslararası bir ekiple sürdürülmektedir. Orta Kalkolitik Dönem’den bugünlere ulaşan Güvercinkayası, İç Anadolu’da ”kale kent’‘ olarak tanımlayabileceğimiz yerleşme türünün bilinen ilk ve en eski öncü örneğidir. Ancak düzenli bir köy olarak tanımlanabilecek bu yerleşmenin buluntuları, çok daha sonraları kurulacak Anadolu modeli kentlerin nasıl evrimleştiği konusunda çok önemli bilgiler sağlamaktadır. Kazılar sırasında ele geçen damga mühürler ve bazı çanak çömlek de yerleşmenin uzak bölgelerle, özellikle de Doğu Anadolu-Kuzey Mezopotamya ile olan ilişkilerine işaret etmektedir.

6 – Ziga Kaplıcaları

Ihlara Vadisi sınırında yer alan Yaprakhisar Köyü’ndeki Ziga Kaplıcaları, özel çevre koruma bölgesi ilan edilmiş ve bölge, doğa harikası vadiyle birlikte bir termal turizm bölgesi haline gelmiştir. Ihlara Vadisi’ne panoramik bakış açısına sahip Ziga Kaplıcaları’nda termal suyun sıcaklığı 47 derecedir. Mineral açısından oldukça zengin olan Ziga Kaplıcaları; banyo uygulamaları şeklinde romatizmal hastalıkların kronik dönemlerinde yardımcı, tamamlayıcı tedavisinde, helioterapi/UV ile birlikte kullanılarak kaşıntılı ve döküntülü hastalıkların tedavisinde yardımcı, tamamlayıcı tedavi yöntemi olarak, ortopedik ve nörolojik rahatsızlıkların rehabilitasyonunda kullanılabilir. Ayrıca metabolizma bozuklukları, göz rahatsızlıkları ve kadın hastalıklarına da iyi gelmektedir.

Ziga travertenleri ve Ziga sıcak suları birçok mineralin birleşiminden oluşurken, içerisinde bol miktarda kalsiyum, sodyum klorür ve hidrokarbonat iyonu bulunması sebebi ile tortu bırakmaktadır. Suyun içinde bulunan katyon ve anyonların traverten oluşumuna uygun olması dolayısıyla bölge traverten alanı olarak planlanmış ve travertenlerle ilgili bir proje yapılmıştır. Ziga bölgesinde sarı renkte geniş bir traverten alanı oluşturularak kalsiyum, sodyum ve kükürtlü su tortuları muhteşem bir görüntü oluşturarak Ziga Termal Havzası’na ayrı bir görsellik katmıştır.

7 – Acem Höyük

Acemhöyük Anadolu’nun 4 bin yıl önce en gözde maden üretim merkezi olarak bilinmektedir. Akad ve Hitit yazıtlarında adı geçen ünlü Asur kenti Puruşhattum… Bugünkü ismiyle Acemhöyük. Anadolu’nun en büyük höyüklerinden olan Acemhöyük, 700x600x20 metreküp hacimdeki höyük ve onu çevreleyen Aşağı Şehir‘den oluşuyor.

Yeşilova Beldesi’ndeki Acemhöyük, Aksaray’ın kazı çalışması yapılan ilk ören yeridir. 1962 yılında Prof. Dr. Nimet Özgüç başkanlığında başlayan kazı çalışmaları 1989 yılından itibaren Prof. Dr. Aliye Öztan tarafından sürdürülmektedir. Kazılar 46 yıldır devam etmektedir. Prof. Dr. Nimet Özgüç yaptığı kazılarda, höyükte Eski Tunç ve Asur Ticaret Kolonileri Çağları’na ait en az 12 katın varlığını, Aşağı Şehrin ise sadece Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda iskan edildiğini saptadı. Kent, Eski Tunç II (M.Ö. 2500) döneminden itibaren giderek gelişirken, en parlak dönemini Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda yaşadı. Bugün için nedeni bilinmeyen şiddetli bir yangın M.Ö. 18. yüzyılda, kentin tamamını sardı ve bu parlak döneme son verdi. Kent, bu felaketten kurtulanlar tarafından iki kez daha inşa edilirken, M.Ö. 17’nci yüzyılda tamamen terk edildi. Uzun bir aradan sonra, höyüğün batı ve güney yükseltilerinde yoğunlaşan son yerleşmeler, M.Ö. 6’ncı yüzyıldan başlayarak Roma Devri başlarına kadar sürdü.

8 – Aşıklı Höyük

Aşıklı Höyük avcı, toplayıcı ve göçerlerin yerleşik hayata geçtiği Orta Anadolu’da bilinen ilk köydür. Aşıklı halkı, esas olarak avcı ve toplayıcı bir topluluk olmanın yanı sıra ilk tarım topluluklarındandır.

Aşıklı Höyük nerededir?

Aksaray’ın Gülağaç ilçesi Kızılkaya köyündedir.

Mimarlık tarihi açısından Anadolu’nun geleneksel bitişik düzendeki dörtgen planlı kerpiç mimarisinin en eski örneği Aşıklı Höyük’te izlenir. Tıp tarihi açısından bir ilk de burada gerçekleşmiş ve genç bir kadına dünyadaki ilk beyin ameliyatı yapılmıştır. Ameliyat izlerinin bulunduğu kafatası ve Aşıklı Höyük’ten çıkarılan diğer buluntular Aksaray Müzesi’nde sergilenmektedir. Araştırmalar, Aşıklı halkının yerleşik hayata geçtikten sonra tarımla uğraşmaya başladığını göstermektedir. Daha önce yabani halde toplanan tahıllar ve bitkiler, Aşıklı sakinleri tarafından ilk kez tarıma alınmıştır. Arpa, buğday, mercimekgillerin hem yabani hem tarıma alınmış türleri karbonlaşmış tabakalar halinde kazılar sırasında ortaya çıkarılmıştır. Kazılarda bulunan hayvan kalıntıları, yoğun ve bilinçli avcılık yapan yerleşiklerin en sık avladıkları hayvanların koyun, keçi, yaban sığırı, domuz, kızıl geyik, alageyik ve karaca olduğunu göstermektedir. Bölgenin jeolojik oluşumundan kaynaklanan ve volkanik cam adıyla bilinen obsidyen, Aşıklı halkının avcılık, kasaplık, post ve deri işçiliği gibi her türlü günlük faaliyetlerini yürütmelerini sağlayan aletlerin ve silahların hammaddesi olmuştur. 

9 – Yılanlı Kilise

Serbest Yunan Haçı planında tasarlanmıştır. Kilisenin güneyinde yer alan dehlizden beşik tonozlu nartekse geçilir. Narteksin kuzeyinde, enlemesine dikdörtgen planlı küçük bir mezar şapeli yer alır. Geniş ve yüksek kemerli bir geçit kiliseyle narteksin bütünleşmesini sağlar. Kuzey, güney ve doğudaki dar haç kolları, tavanı kabartma bir haçla bezeli merkez mekânı çevreler. Doğudaki apsis basit korkuluk levhalarıyla sınırlanır ve bir altar içerir.

Freskolar 9’ncu yüzyıla veya 11’inci yüzyılın birinci yarısı ile 12’nci yüzyıl arasına tarihlenmektedir. Narteks tonozunda ve batı duvarında Son Yargı; kuzey duvarında -bugün mevcut olmayan bir sahne- Lazarus’un DiriltilmesiKudüs’e Giriş; doğudaki kemerin iç yüzeyinde ortada İsa, yanlarda melekler, alttaki payelerde kuzeyde YoakimAnna, güneyde Zekeriya, Elizabet; doğu haç kolunun tonozunda kuzeyde (Meryem’e) Müjde, güneyde Ziyaret; altında Ioannes Prodromosloannes Khrysostomos; zafer kemeri doğu yüzünde Stephanos ve Gamaliel; iç yüzünde Süleyman, İlyas, DavudEnok; ap¬sis kubbesinde İsa’nın Göğe Yükselişi; alttaki şeritte ortada tahtta Meryem ve Çocuk İsa, yanlarda Flavariler-Simeon, Thomas, Yahya, Lukas, Paulus, Petrus, Matta, Markus, Bartolomeus, Yakub, Philippus; kuzey haç kolu tonozun¬da batıda Basileios, doğuda Gregorios; duvarda altta Son Akşam Yemeği, üstte Çarmıhta İsa; güney haç kolu tonozunda batıda Athenogenes, doğuda Nikolaos, ortada Mikail ve Cebrail; duvarda altta Koimesis (Meryem’in ölümü), üstte Konstantin ve Helena; güneydeki dehlizin güney duvarında Mısırlı Meryem’in Komminyonu (takdisi), Mısırlı Meryem’in Gömülmesi; batı duvarında Daniel Arslanlar Arasında; kuzeydeki mezar şapelindeki arkosoliumda Deesis sahneleri izlenmektedir.

Ayrıca batı duvarında yılanlar tarafından saldırıya uğramış dört kadın bulunmaktadır. Birinci kadın, çocuklarını terk eden bir kadındır; sekiz yılanın saldırısına uğramış ve her yerinden ısırılmaktadır. İkinci kadın, çocuklarını beslemediği için iki yılan tarafından göğüslerinden ısırılmaktadır. Üçüncü kadın, iftirada bulunduğu için dilinden ve dördüncü kadın ise itaatsizliğinden dolayı kulaklarından yılanlar tarafından ısırılarak cezalandırılmaktadır.

10 – Aksaray Müzesi

Kapadokya Bölgesi’nin giriş kapısı olan Aksaray’da ilk müzecilik faaliyetleri 1969 yılında şehir merkezinde bulunan tarihi Zinciriye Medresesi’nde başlamıştır. 2006 yılında şimdiki yerine taşınan Aksaray Müzesi 2014 yılında gerçekleştirilen teşhir-tanzim çalışmaları kapsamında yenilenerek kronolojik teşhir düzeniyle tekrar ziyarete açılmıştır. 10 bin 200 metrekare açık alan ve 2 bin 400 metrekarelik kapalı alana sahip olan müze binası Anadolu Selçuklu kümbetlerinden ve Aksaray’da bulunan peribacalarından esinlenerek eklektik sanat anlayışıyla planlanmış olup üç katlıdır.

Müzede satın alma, bağış ve Aksaray sınırları içerisinde yapılan arkeolojik kazılar sonucunda elde edilmiş toplam 15 bin 639 adet eser bulunmaktadır. 166 mühür, 2 fosil kalıntısı olmak üzere toplam 6 bin 432 adet eser bulunmaktadır. Aşıklı Höyük, Musular, Güvercinkayası ve Gelveri, Acemhöyük, Mumyalar, Etnografik Eserler salonu ile kronolojinin devamı olarak; Demir Çağı, Helenistik Çağ, Roma, Doğu Roma ve Anadolu Selçuklu Dönemleri’ne tarihlenen eserler sergilenmektedir.

11 – Helvadere

İlçe, Hasandağı eteklerinde kurulmuştur. Deniz seviyesinden 1485 metre yüksekliktedir. Bu yükselti ile, yörede tamamen bir yayla havası hüküm sürmektedir.

Bu iklim etkisiyle, yörede pek çok bitki yetiştirilmektedir.

Günümüzde, ilçe halkı, geçimini: tarımcılık, hayvancılık ve büyük şehirlerde ve yurt dışında inşaatçılık yaparak sağlamaktadırlar.

12 – Paşa Hamamı

Paşa Hamamı, Aksaray şehir merkezinde Zinciriye Medresesi ile Azmi Milli Un Fabrikasının bitişiğinde yer almaktadır. Sultan II. Abdülhamid’in Serkarini Ortaköylü Hacı Ali Paşa tarafından yaptırılan bu Osmanlı eseri, Aksaray şehir merkezinde işlevselliğini devam ettirerek günümüze ulaşan tek hamamdır. Kadın ve erkek hamamı olarak iki kısımdan oluşmaktadır. Düzgün kesme taştan yapılan hamamın, iki küçük, dört de büyük olmak üzere toplam altı kubbesi bulunmaktadır.

Tipik bir Osmanlı eseri olan yapı, kare planlı altı odadan teşekkül etmiştir. Odalarda karşılıklı iki eyvan olup, kubbeler, köşelerde yer alan kemerler üzerine oturtulmuştur. Kubbeleri taş ile örülen hamamın üzerinde aydınlatma görevi gören küçük delikler mevcuttur. Tabanın orijinali mermer olan hamamın, bugün büyük kısmı kaldırılmış yerine mozaik yapılmıştır. Hamamın giriş olarak kullanılan orta kısmında, iç bükey altı köşeli, orijinalliğini muhafaza eden bir havuz bulunmaktadır.

13 – Ağaçaltı Kilisesi

Ağaçaltı (Daniel Pantonassa) Kilisesi serbest haç planlıdır. Merkez mekanı yüksek kasnaklı bir kubbeyle, haç kolları beşik tonozla örtülüdür. Preikonaklast teknikle yapılan kilisedeki freskler 9-11’inci yüzyıl arasına tarihlenmektedir. Merkez mekâna açılan ana apsis ve güney yan apsis yıkılmıştır. Kuzeybatıdaki köşe odası beşik tonozludur; oda yuvarlak kemerli açıklıklarla kuzey ve batı haç kollarına bağlanır. Bugün yapıya yıkık olan ana apsisten girilir. Orijinal girişleri batı kolun güney ve kuzeybatı köşe odasının kuzey duvarındadır. Güney haç kolu tonozunun doğu yarısında müjde; alınlığında ziyaret, doğum; batı yarısında üç müneccimin gelişi; kuzey haç kolu tonozunun doğu yarısında Mısır’a kaçış; alınlığında vaftiz; batı yarısında Koimesis (Meryem’in ölümü); batı haç kolu tonozunda bitkisel ve geometrik süslemeler, simurv tasviri; alınlığında Daniel Aslanlar Arasında; kubbede İsa’nın Göğe Yükselişi; kasnağında Havariler ve Peygamberler izlenmektedir.

14 – Bezirhane

Ala Kilise’nin bitişiğinde kayalara oyularak yapılmış olan Bezirhane’ye, kemerli bir girişle ulaşılmaktadır. Bezirhane içerisinde ahşap malzemeden yapılmış bezir yağı havuz teşkilatı bulunmaktadır. 12-13’üncü yüzyıllar arasına tarihlenen Bezirhane, tek nefli uzunlamasına dikdörtgen planlıdır. Yapının tavan ve duvarlarında yer alan Vaftiz, Metamorfosis, Fırında Üç İbrani Genci, Deesis, Aziz ve Martirler sahnesinin bulunduğu freskolar aşırı nem sonucu tahrip olmuştur. Bezirhaneler yapıldığı dönemlerde bölge halkının aydınlatmada kullandığı bezir yağı üretim yerleridir. Izgın adı verilen bir ot türünün bezirhanede ezilip işlenmesinin ardından ottan çıkarılan yağın işlenmesi sonucunda bezir yağı elde edilirdi. Elde edilen yağlar, kiliseler, kaya oyma mekanlar ile yeraltı şehirlerinin, kandiller vasıtası ile aydınlatılmasında kullanılırdı.

15 – Sümbüllü Kilisesi

Kilise tek nefli uzunlamasına dikdörtgen planlı tasarlanmıştır. Manastır mekânları iki kat halinde kaya kütlesine oyulmuştur. Altta kilise, üstte ise bir merdivenle ulaşılan cepheye paralel beşik tonozlu bir mekân vardır. Cephe altta kabaca şekillendirilmiş, buna karşılık üstte duvar payeleri ile beş mekan birimine ayrılmış, bu bölümlere yuvarlak kemerli kapılar ve kör nişler yapılmıştır. İtina ile işlenmiş kör arkadlı bir silme cepheyi üstte sınırlamaktadır.

Tek nefli kilisenin düz tavanına doğuda basık bir kubbe oyulmuştur. Kuzey ve güneyde yer alan yan odalar doğuda birer apsisle sonuçlanır. Güneydeki mekân düz tavanlı, kuzeydeki beşik tonozludur. Batıda yer alan narteks, kilise ve güney yan odayla bağlanmaktadır. Freskolar 10’uncu ve 12’inci yüzyıllar arasına tarihlenmektedir. Apsis kubbesinde Mikail ve Cebrail arasında Meryem Blakhernatissa; alt şeritte piskoposlar; güneydeki odanın güney duvarında Müjde; apsisinde Koimesis (Meryem’in ölümü); kuzeydeki odanın apsisinde İsa’nın Tapınağa Takdimi; ana mekânın kubbesinde İsa Pantokrator, güney duvarında Fırında Üç İbrani Genci ve diğer azizler tasvir edilmiştir.

16 – Kırkdamatlı Kilise

Düzensiz altıgen planlı kilise düz tavanlıdır; tavan doğuda apsis önünde iç bükey oyulmuştur. Yıkılan apsis, giriş şeklinde kullanılmaktadır ve orijinal kapı kuzey duvardadır. Duvarlarda yer alan nişlerin çoğunlukla sonradan yapıldığı, freskoları tahrip etmelerinden anlaşılmaktadır. Kilisenin zemininde ve nişlerinde mezarlar görülür. Kuzeybatıdaki niş üzerinde yer alan ve Martir Georgios ile birlikte tasvir edilmiş banileri gösteren freskonun kitabesine göre kilise, “Amirarzes” (özel askeri kuvvetlerini yetiştirmesi için kendisine tımar arazisi verilmiş komutan) Basileios’un eşi Tamara tarafından II. Sultan Mesud ve İmparator II. Andronikos’un hüküm sürdükleri dönemde -1283 ile 1295 yılları arasında- dekore edilmiştir. Kitabenin metni şöyledir: “Şerefli Büyük Martir Aziz Georgios adına kurulan bu tapınak Amirarzes Basileios Giag(oupes)’in eşi ve karşıda resmedilmiş olan Tamara’nın yardımlarıyla büyük istek ve güçlüklerle muhteşem bir şekilde dekore edilmiştir. Ey çilekeş Kapadokyalı Martir Georgios. Yüceler yücesi, soylular soylusu Büyük Sultan Mesud’un hükmü altında, Andronikos Efendimiz Romalılar üzerinde hüküm sürerken…” Tasvirde elinde bir kilise maketiyle gösterilen baniye, muhtemelen Gürcü asıllı bir prensestir.

Kilisenin tavanındaki diğer bir kitabede bu yapıya bağışladığı araziden söz edilmektedir: “Ben naçiz Tamara, yaptırdığım bu tapınak için yamaç üzerindeki bir üzüm bağının arazisini, Şiara Phatenes’ten satın almış olduğum bağı bağışlıyorum.” Bani freskosunun sağındaki mezar nişinde ise, kısmen silinmiş üçüncü bir kitabe yer alır: “Ruhumu günahlardan arındır, öyle ki, bir din adamının ruhu kadar arındır. … senin hizmetkârın…” ifadesi yer almaktadır. Sol tarafı yıkılmış apsis kubbesinde Deesis sahnesi; alttaki şeritte Piskopos Athenogenes, Blasios, Nikolaos ve Diakon Stephanos; zafer kemeri içinde Kosmas, Damianos, Thalelaios ve Rafael; kuzeydeki kapı alınlığında Georgios; tavanda kapı hizasında Sergios, Bakhos, Leontios; tavanda batıda Metamorphosis (başkalaşım); güneyde çarmıhta İsa; doğuda İsa’nın Göğe Yükselişi; kuzeybatı duvarda Georgios; baniler ve Georgios; Koimesis (Meryem’in ölümü); güneybatı duvarda (İsa’nın) Doğumu, Marina Belzebuth; güney duvarda Georgios ve Demetrios; ayrıca bazı aziz tasvirleri görülmektedir.

17 – Ala Kilisesi

Anıtsal boyutlardaki kapalı Yunan Haçı tipindeki kilisede kubbe köşe odalarını sınırlayan duvarlar üzerinde yükselmektedir. Merkez mekân ve haç kolları, kubbe, köşe odaları beşik tonozla örtülüdür. Duvarları ve örtü sistemini kaplayan freskoları kısmen harap olmuş, mevcut sahneler ise kaim bir kir ve is tabakası altında kalmıştır. Manastır mekânlarını içeren kaya kütlesinin cephesi, üstten kör kemerli bir kornişle sınırlanan ve dört payenin oluşturduğu dikine üç bölümden ibarettir. Her bir bölüm iki silme ile üç yatay şeride ayrılmıştır. Üstteki şerit hepsinde kör kemerli bir arkadla bezenmiştir. Soldaki dikine bölüm diğer kısımların iki katı genişliğinde olup kilisenin giriş kapısını da içine almaktadır. Ortadaki bölümün alt kısmında, üçgen alınlıklarla taçlandırılan at nalı kemerli iki sağır niş izlenmektedir. Sağdakinde manastırın diğer mekânlarına geçişi sağlayan kapısı vardır.

Freskolar 10’uncu yüzyılın sonu veya 11’inci yüzyılın birinci yarısına tarihlenmektedir. Güneydeki haç kolunun güney alınlığında Ziyaret; kuzey haç kolunun kuzey alınlığında İsa’nın Doğumu; batı alınlığında Anastasis (İsa’nın Cehenneme İnmesi); batı haç kolunda güney alınlığında Kudüs’e Giriş; kuzey alınlığında Son Akşam Yemeği; güneybatı köşe mekanı kuzey duvarında Fırında Üç İbrani Genci; güney duvarında Mısırlı Meryem’in Takdis Edilmesi, Zosimus’un Mısırlı Meryem’e Paltosunu Vermesi ve aziz tasvirleri işlenmiştir.

18 – Direkli Kilise

Kilisenin kapalı Yunan Haçı tipindeki planı, dört serbest direkli tasarlanmıştır. Manastır mekânlarını barındıran kayanın vadiye bakan cephesi dört paye ile üç bölüme ayrılmış, üstte kör kemerli bir frizle sınırlandırılmıştır. Batıdaki bölüm, giriş holü kapısını ve üzerindeki katın penceresini; ortadaki bölüm, kilise narteksinin girişini; doğudaki bölüm, kilisenin ikiz penceresini içermektedir. Orijinalde ahşap bir tavanla iki kata ayrılan holün güneyinde iki oda, doğusunda ise kilise ile şapel yer alır. Kilise dört serbest destekli kapalı Yunan Haçı tipinin bir temsilcisidir; merkezi pandantifli kubbe, haç kolları beşik tonozlu, köşe mekânları düz tavanlıdır. Basit korkuluk levhalarıyla sınırlanan üç apsis birer altar barındırır.

Güneyindeki beşik tonozlu şapelin zemininde ve güney duvarındaki nişte, ayrıca kilise ve şapelin nartekslerinin zemininde mezarlar görülür. Kuzey yan apsis ve ana apsisteki silmede yer alan kitabe yardımı ile freskolar İmparator II. Basileios ve VIII. Konstantinos’un birlikte hüküm sürdükleri 976-1025 arasına tarihlenmektedir. “(Senin) hizmetkârın (..bani adı..)’in (kurtulması) ve günahlarının affı için” – “(bu kilise) İmparator Basileios ve Konstantinos döneminde (inşa edilmiştir veya bezenmiştir).”

Ana apsis kubbesinde iki başmelek ve Petrus ile Paulus tasvirleriyle genişletilmiş bir Deesis; alttaki şeritte ortada Meryem Orans, iki yanında dörder piskopos; kuzey yan apsis kubbesinde Meryem ve Çocuk İsa, yanlarda Zekeriya, Yoakim ve iki melek; alttaki şeritte üç piskopos ve bir martir; zafer kemeri alınlığında İsa ve iki melek, iç yüzeyinde madalyonlar içinde peygamberler görülmektedir. Ayrıca duvar yüzeyleri ve payelerde aziz, martir ve martirelerin tasvirleri izlenmektedir.

19 – Karagedik Kilisesi

Yapı dört serbest destekli, gelişmiş kapalı Yunan Haçı tipinde inşa edilmiştir. Kilise, kuzey duvarı hariç tamamen yıkılmıştır. Orijinalde merkez mekân dört paye üzerinde yükselen pandantifli bir kubbe, diğer mekânlar ise beşik tonozlarla örtülmekteydi. Apsis, içten at nalı, dıştan yedi cepheli, yan apsisler ise iç ve dıştan yuvarlaktı. Kademeli kör kemerlerle bölünen kuzey cephede duvar örgüsünde kullanılan kesme taşın yanı sıra, pencere ve nişlerdeki tuğlalar, süsleme amacıyla yerleştirilen sekiz kollu ışın motifini içeren madalyonlar ve derz üzerindeki pembe sıvaya uygulanan çizgiler, çok renkliliği ve dekoratif görüntüyü amaçlayan bir anlayışı yansıtmaktaydı.

Yapıdaki freskolar 10’ncu veya 11’inci yüzyıllara tarihlenmekte ancak mimari özelliklerin Geç Bizans Dönemi‘ne yakınlığı vurgulanmaktadır. Eski yayınlarda tanıtılan birçok tasvir bugün kaybolmuştur: Kilisenin 2011 yılında yıkılmasından önce Bema duvarındaki İsa’nın Tapınağa Takdimi, Mısır’dan Dönüş, Musa’nın Denenmesi; kuzey apsisteki Meryem ve Çocuk İsa; güney duvardaki İsa Golgota Yolunda; Prothesis’teki Zekeriya’ya Müjde, Vaftizci Yahya’ya İsim Verilmesi ve bazı azizler malesef kaybolanlar arasındadır. Mevcut olanlar: Prothesis’te Zekeriya’nın Öldürülmesi, Elizabeth’in Takip Edilmesi, Salome’nin Vaftizci Yahya’nın Başını Yıkaması; güneydoğudaki köşe odasının kuzey duvarındaki Aziz Georgios’un Şehit Edilmesini gösteren sahneler.

11. yüzyılda yapılan bu kilise, üzerine düşen kaya parçalarından zarar görmüş, çatısı ile kuzey duvarı hariç kalan duvarlar yıkılmıştır.

20 – Seyir Terası

2010 yılında yapımı tamamlanan Seyir Terası Aksaray’ın panoramik bir görüntüsünü sunmaktadır. Daha çok akşam saatlerinde ziyaretçilerin ilgisini çeken mekanda bir de restaurant bulunmaktadır. Yemek yerken ya da bir şeyler içerken hem Aksaray manzarası izleyebileceğiniz hem sohbet edebileceğiniz görülmesi gereken bir yerdir.

Seyir Terası Kireçlik yolu üzerinde olup Kırkkızlar Tepesi hizasında yüksekliktedir.

21 – Acı Göl

Bilinen adı Narlı Göldür. Aksaray-Niğde sınırında bulunan, kalsiyum, sodyum ve bikarbonat açısından çok zengin olduğu için çeşitli hastalıklara iyi geldiği belirtilen Narlıgöl (Acıgöl) termal suyu, yerli ve yabancı turistler tarafından keşfedilmeyi bekliyor. Dört mevsim farklı doğal güzellikleri ile ziyaretçilerini büyüleyen krater gölü Narlıgöl, 65 derece sıcaklıktaki suyu sayesinde termal turizm potansiyeliyle de dikkat çekiyor.

Özellikle sedef başta olmak üzere romatizmal ve cilt hastalıklarının tedavisine uygun olan şifalı suyun kan dolaşımı, kalp, damar, tansiyon ve nörolojik hastalıklara da iyi geldiği düşünülüyor. Ayrıca uygun dozda kullanılması helyoterapi imkânı da sunuyor.

Son yıllarda Narlıgöl, su seviyesinin azalmasına bağlı olarak kalp şeklini alırken, eşsiz ve romantik görüntüsüyle ziyaretçilerini kendisine hayran bırakmaktadır. 

22 – Bahattin Samanlığı Kilisesi

Tek nefli, tek apsisli beşik tonozla örtülmüştür. Kilisenin kuzey ve güney duvarlarında bulunan nişler, İsa’nın yaşamını konu alan İncil kaynaklı geniş bir siklusla bezenmiştir. Freskolar 10’uncu yüzyılın ortası ile sonu arasına veya 11’inci yüzyılın birinci yarısına tarihlenmektedir. Apsis kubbesinde tahtta İsa, Mikail, Cebrail ve madalyonlarda Petrus ve Paulus; zafer kemerinde İsa ve iki melek, kemer içinde peygamberler, güney tonoz yarısı üst şeritte (Meryem’e) Müjde, Ziyaret, Su Deneyi, Beytüllâhim’e Yolculuk; batı tonoz alınlığında (İsa’nın) Doğum; kuzey tonoz yarısı üst şeridinde Üç Müneccimin Tapınması, Yusuf’un Rüyası, Mısır’a Kaçış; güney tonozun yarısı alt şeridinde Masum Çocukların Öldürülmesi, Zekeriya’nın Öldürülmesi, Elizabeth’in Takip Edilmesi; kuzey tonozdaki alt şeritte İsa’nın Tapınağa Takdimi, Vaftizci Yahya’nın Görevlendirilmesi; güney duvarın doğusundaki nişte Lazarus’un Diriltilmesi; batısındaki nişte Kudüs’e Giriş; batı duvarın güneyindeki nişte Son Akşam Yemeği; kuzey duvarın batısındaki nişte İhanet sahnesi, İsa Çarmıhta, İsa’nın Gömülmesi; doğusundaki Mezar Başında Kadınlar, Anastasis (İsa’nın cehenneme inmesi), İsa’nın iki Meryem’e Görünmesi konuları işlenmiştir.

23 – Taptuk Emre Türbesi

Tapduk Emre Türbesi, Aksaray ilinin kuzeyinde 20 km. mesafede, Tapduk köyü sınırları içerisindedir. Köy Ekecik dağının eteğinde kurulmuştur. Tapduk Emre’ye ait olduğu söylenen, dağ eteğinin üst kısmında yer alan ve son yıllarda yeniden çevre düzenlemesi yapılan türbe ve cami bulunmaktadır. Üç boğdamlı olarak yapılmış üstü hasır ve kavak ağacı ile örtülü cami içinde sağ kısmında ahşap parmaklıkla çevrili mezar yer almaktadır.

1988 yılında yıkılan cami kaldırılarak doğu tarafına taştan yapılmış, minaresi bulunan yeni cami inşa edilmiştir. Eski cami içinde yer alan Tapduk Emre’ye ait olduğu söylenen mezar bozulmadan üst kısmına taş sanduka yapılmıştır. Taş sandukanın etrafı dikdörtgen şeklinde bir duvarla çevrelenmiştir. Tapduk Emre mezarının görülmesi amacıyla duvarın üst tarafına demir parmaklıklı pencere yapılmıştır.

Yeni yapılan cami ile taş sanduka türbe arasındaki eski caminin yıkımı sırasında insan kemiklerine rastlanmış ve bunların Derviş Tapduk Emre’nin müridlerine ait olduğu düşünülmüştür. Toplu mezar bulunan odanın sol tarafında taşla yapılmış ve baş kısmına sarık şeklinde baş taşı olan bir mezar bulunmaktadır. Mezarın Yunus Emre’ye ait olduğu kabul edilir. Mimari açıdan eski olan Yunus Emre’ye atfedilen bu mezarın baş taşı dışında hepsi yeni malzemeden yapılmıştır.

Anlatılır ki, Rum erenleri, Hacı Bektaş Veli’ye giderken Emre’ye “haydi sen de bizimle gel”, dediler. Emre, çok güçlü bir erdi. “Dost divanında erenlere nasip veren Hacı Bektaş adında bir er görmedik”, dedi ve Hacı Bektaş’a gitmedi. Emre’nin sözünü Hünkâr’a ilettiler. Hünkâr, Sulucakarahöyük’te Kadıncık Ana’nın evine yerleşince, çeşitli bölgelerden gelen muhipler, müritler ıhtırılmaya başlandı. Bu arada Hünkâr, Saru İsmail’i gönderip Emre’yi çağırttı. Emre yanına gelince Hacı Bektaş, “siz, dost divanında erenlere nasip veren Hacı Bektaş adında bir kimse görmedik demişsiniz, siz o nasip veren elin bir nişanesi/işareti olduğunu da bilir misiniz?”, diye sordu. Emre, “o divanda bir yeşil perde vardı, onun ardından bir el çıktı, bize nasip verdi. O elin avucunda güzel, yeşil bir ben vardı, şimdi bile görsem tanırım”, dedi. Bunun üzerine Hacı Bektaş elini açtı. Emre, Hacı Bektaş’ın avucunda o güzelim yeşil beni görür görmez üç kez “tapduk Hünkârım”, dedi. Bundan sonra da adı, Tapduk Emre kaldı. Emre başındaki tacı çıkarıp Hünkâr’a teslim etti. Hünkâr, tacını tekbirleyip giydirdi. Velayetnamede Tapduk Emre’ye Yunus Emre’nin gönderilmesi vesilesiyle yer verilir.

24 – Yusuf Hakiki Baba Türbesi

Yusuf Hakîkî Baba, Şeyh Hamid-i Veli (Somuncu Baba)’nın oğludur. Aksaray’da doğmuştur. Yûsuf Hakîkî, Aksaray ve Konya medreselerinde okumuş, babasının müridi Hacı Bayram-ı Veli’den tarikat icazeti almıştır. Tasavvuf yolunda temel bilgileri babası ve mürşidi Hacı Bayram-ı Veli’den alan Yûsuf Hakîkî, seyr-ü sülûkunu Ankara’da şeyhinin yanında tamamlayarak Aksaray’da Bayramiyye tarikatının öncüsü olmuştur.

Yûsuf Hakîkî uzun yıllar Aksaray’da ilim ve irşad faliyetlerinde bulunmuş, çok sayıda eser kaleme almıştır. Aksaray’ın Fâtih Sultan Mehmed zamanında İstanbul’a iskânı sırasında Yûsuf Hakîkî Baba, Melik Mahmud Gazi Hankahının başında bulunuyordu. Din ve dünya ilimlerine vâkıf olan Yûsuf Hakîkî Baba aynı zamanda kuvvetli bir şairdi. “Hakikiname” ve “Muhabbetname”  en meşhur eserleridir. Tasavvuf Risâlesi, Metâli’ul Îmân ve Şerh-i Hadîs-i Erbaîn onun diğer eserleridir. Bunların dışında Mısır Milli Kütüphanesi Kahire yazmalar kataloğunda kayıtlı Et-Tesnîm ve Er-Rahîk el-Mahtûm adlı iki eseri daha mevcuttur.

Ömrünü hakikat yoluna adamış olan Yûsuf Hakîkî Baba, 1488 yılında Aksaray’da vefat etmiştir. Mescidi ve türbesi Şeyh Hâmid Mahallesinde Melik Mahmud Gâzi Hangâhı yanındadır.

25 – Pir Ali Türbesi

Anadolu’da yetişmiş din âlimlerinden biri olan Pîr Ali Sultan, 1476 yılında Aksaray’da doğmuştur. Türbesindeki mezar kitabesine göre asıl adı Bahaeddin Ali’dir. Bayrâmi Melâmiliğine dair kaynaklarda ise adı Alâeddin Ali şeklinde geçmektedir. Talebesi Abdurrahman el-Askeri onun halk arasında Sultan Pir Ali diye tanındığını belirtir. Tasavvufta Melâmiyye yolundan yetişmiş olup, Bıçakçı Ömer Dede’nin halifelerinden  Bünyamin Ayâşi’den sonra kutbiyyet makamına geçmiş ve Aksaray’da irşâd faaliyetlerinde bulunmuştur. Pir Ali Aksarâyî’nin geniş bir nüfuza sahip olduğu ve ona çok sayıda kişinin intisap ettiği anlaşılmaktadır.

Pir Ali Sultan Aksarâyî, tasavvuf ve ilim yolunda üstün derecelere ulaşmış büyük bir sûfîdir. Osmanlı hükümdarı Kânûni Sultan Süleyman İran Seferine çıktığında Pir Ali’yi Aksaray’da ziyaret etmiş ve onu İstanbul’a davet etmiştir. Ancak Pir Ali Sultan, padişahın bu isteğini geri çevirmiş ve kendi yerine oğlu İsmail Mâşûki’yi payitaht’a göndermiştir.

Pir Ali Sultan 1539 yılında Aksaray’da vefat etmiştir. Türbesi Taşpazar Mahallesinde bulunmaktadır.

26 – Uzun Baba Türbesi

Halk arasında Uzun Dede veya Uzun Baba veyahut Gül Baba olarak anılmaktadır. Kendisine ait kitabe yoktur. Türbesinin uzunluğu dolayısıyla ve ismi dolayısıyla uzun bir zat olduğu sanılmaktadır. Kendisi ile ilgili detaylı bir bilgi bulunamamıştır. Uzun Dede Hz. Türbesi yol üzerinde ve üstü açık şekildedir. Bugün halen Aksaray Merkez’de Hacı Hasanlı Mahallesi Gündoğdu Caddesi üzerinde Hacı Hasanlı Cami’sine yakın yerde ziyaret edilebilmektedir.

27 – Sancılı Baba Türbesi

Aksaray İli merkezinde Taşpazar Mahallesi Paşacık Caddesinde bulunan Sancılı Baba Camisinin önünde türbesi vardır. Sancılı Dede olarakta bilinir.
Türbenin üzeri açıktır. Halk tarafından özellikle ağrısı ve sancısı olanlar türbeyi ziyaret eder.
Türbe başında ovalanarak şifa ararlar. Bu yüzden Sancılı Baba olarak anılmaktadır.
Yollar genişletilirken Sancılı Baba türbesi Ervah Mezarlığına kaldırılmak istenmiş. Türbeyi kaldırmak isteyen amelelerin karnına sancılar girmiş. Bunun üzerine yetkililer türbeyi yerinde bırakarak, yolu biraz ilersinden geçirmişler.

28 – Pürenliseki Kilisesi

Kilisenin planı iki neflidir. Beşik tonozla örtülü nefler iki paye ve üçlü kemer açıklığı ile sınırlanır. Kuzey nefin batısında yer alan narteks zemininde mezarlar mevcuttur. Freskolar 10’uncu yüzyıl başı ile 12’nci yüzyıl arasına tarihlenmektedir. Narteks tonozunun güneyinde ve güney duvarda Sivaslı Kırk Martirler, güney alınlığında Deesis, batı duvarında Son Yargı görülür. Güney nefin apsis kubbesinde Peygamberlerin Kehaneti, altındaki şeritte ortada Meryem, yanlarda piskoposlar; tonozun ortasındaki şeritte madalyonlar içinde peygamberlerin tasvirleri; tonozun güney yarısında üst şeritte Müjde, Ziyaret, Su Deneyi, Beytüllâhim’e Yolculuk; tonozun batı alınlığında Doğum, Üç Müneccimin ve Çobanların Tapınması; alt şeritte Vaftiz, Kudüs’e Giriş, Son Akşam Yemeği; tonozun kuzey yarısında üst şeritte Mısır’a Kaçış, Kadınlar Boş Mezar Başında, Anastasis (İsa’nın cehenneme inmesi); alt şeritte İhanet, İsa’nın Yakalanması, İsa Pilatus’un Önünde, Kayafa ve Çarmıhta İsa, İsa’nın Gömülmesi; zafer kemerinde İsa’nın Göğe Yükselişi; batı duvarda altta Daniel Arslanlar Arasında ve azizler izlenmektedir.

29 – Aziz Mercurius Yeraltı Şehri

Aziz Mercurius, MS 225 – 250 yılları arasında yaşamış bir komutandır. Kendisi Roma İmparatorluğu zamanında Kapadokya bölgesinde doğmuş, Hıristiyan olduğunu açıklaması üzerine kral tarafından Kapadokya’ya sürgüne gönderilmiştir. 7 katlı olan Aziz Mercurius Yeraltı Şehri’nin, 3 katı temizlenerek turizme açılmıştır. Yeraltı şehrine halkın Develik olarak ifade ettiği Selçuklu Dönemi’nden kalma bir handan girilmekte, sonrasında koridorlar ve odalardan katlara giriş yapılmaktadır. Yeraltı şehirlerinde bulunan kiliseler genelde küçükken, burada bulunan kilise bir katedrali andırmaktadır. Yapılar kazılarda kilisenin tabanında çocuk ve yetişkinlerden oluşan 20 adet mezar bulunmuştur.Kilise içindeki mezarlardan birinde bir erkek ve bir kadın aynı lahit içinde üst üste konulmuştur. Kilise içinde çeşitli türlerde haç işaretleri bulunmaktadır.Aziz Mercurius Yeraltı Şehri, Saratlı Kırkgöz yeraltı şehriyle birlikte Kapadokya’da turistlerin en fazla ziyaret ettiği alanlardan biridir.

30 – Göllü Dağ

Aksaray’nin eşsiz yerlerinden biridir Göllüdağ. Kömürcü Köyü yakınlarında bulunur ve sönmüş bir volkanik dağ özelliği taşımaktadır. Aksaray’de bol heyecan ve bol eğlenceli bir keşif istiyorsanız Göllüdağ sizin için de harika bir gezi alanı olacak. Kömürcü Köyü’nden nasıl gideceğinizi öğreneceğiniz yerli halk size yardımcı olacak.

Dağa uzun tırmanışlarınız başlamadan önce yanınızda kesinlikle bol su taşıyın. Her adımda çevrenin güzelliğine şahit olurken daha çok heyecanlanacak ve sonunda nasıl bir manzarayla karşılaşacağınızı merak edeceksiniz. Güllüdağ aynı zamanda çıkardığı patlama sonucunda Kapadokya bölgesine yeryüzü şekillerini vermiştir. Dağa çıktığınızda burada sizi ilginç bir krater gölü bekliyor olacak. Gölün göz alıcı güzelliği ve manzaranın doyulmaz seyrinin yanı sıra bu bölgede sizi tarihi bir zenginliğinde beklediğini fark edeceksiniz. Evet; Göllüdağ tarihinde birçok medeniyetin izlerini taşıyor.

31 – Manastık Vadisi

Aksaray’ın doğusunda 50 km. mesafede, tabii güzellikler beldesi Güzelyurt İlçesi sınırları içinde yer alan 4-5 km uzunluğunda bir vadidir; döneminin özelliklerini en iyi yansıtan 28 adet kaya oyma kilisesi ve yeraltı şehirleri ile “Küçük Bir Ihlara ” görünümündedir.

Vadi boyunca yer alan Sivişli Kilise, Büyük Kilise Camii, Papaz Evi, Kalburlu Kilise, Kömürlü Kilise gibi çok sayıda kilise ve yeraltı şehri önemli kültür ve tabiat varlıklarımızdandır.

32 – Somuncu Baba Türbesi ve Külliyesi

Asıl adının Abdullah olduğu anlaşılan Şeyh Hamîdüddin kaynakların pek çoğunda Kayserili diye gösterilir. Atalarının Türkistan’dan geldiği rivayet edilen Hamîdüddin Aksarâyî, ilk tasavvufî eğitimini babası Şeyh Şemseddin Mûsâ’nın yanında aldıktan sonra Dımaşk’a giderek zâhirî ilimleri öğrenir. Onun Dımaşk’ta Bâyezîdiyye Hankahı’nda uzun yıllar bir şeyhe hizmet ettiği, Bâyezîd-i Bistâmî’nin ruhaniyetiyle terbiye edildiği ve Üveysî olduğu kaydedilir. Diğer taraftan, asıl şeyhinin Safeviyye tarikatının pîri Safiyyüddin Erdebîlî’nin torunu Alâeddin Erdebîlî (ö. 1429) olduğu vurgulanmaktadır. Bu kaynaklarda, Hamîdüddin’in Dımaşk’ta iken aradığı iç huzuru bir türlü bulamayıp mürşid aramak için yola çıktığı, Tebriz yakınlarındaki Hoy şehrinde yaşayan Şeyh Alâeddin Erdebîlî’nin yanına gittiği, zikir meclisine katıldığı ve ona intisap edip tasavvuf yolunda büyük ilerlemeler kaydettiği belirtilmektedir.

Hamîdüddin Aksarâyî, Erdebil Tekkesi’nde seyrü sülûkünü tamamladıktan ve bir süre inziva hayatı yaşadıktan sonra şeyhinin emriyle Anadolu’ya dönüp Bursa’ya yerleşir. Sarı Abdullah Efendi, Alâeddin Erdebîlî’nin Somuncu Baba’ya hilâfet verip Anadolu’ya gönderirken yanındakilere, “Diyâr-ı Acem’de emanet olarak bulunan esrâr-ı ilâhiyye onunla birlikte diyâr-ı Rûm’a intikal etti” dediğini rivayet eder. Somuncu Baba’nın Bursa’ya geldiği ilk yıllarda pek ön plana çıkmadığı ve kendini halktan gizlemeyi tercih ettiği anlaşılmaktadır. Bu dönemde onun eşeğiyle ormandan odun getirip bu odunlarla ekmek pişirdiği ve ekmekleri sırtına yüklenerek sokak sokak dolaşıp “somunlar, müminler!” diyerek halka dağıttığı rivayet edilir. Kendisine Etmekçi Koca veya Somuncu Baba lakabının verilmesi de bundan dolayıdır.

Somuncu Baba, bu şekilde halk içine karışıp melâmî meşrep bir hayat sürmekte iken Ulucami’nin açılışı sırasında Emîr Sultan tarafından hükümdarla (Yıldırım Bayezid) tanıştırılır. Hükümdarın damadı olan Emîr Sultan kendisine yapılan hutbe okuma teklifini, “Gavs-ı a‘zam şu anda bu şehirdedir, onların mübarek varlığı varken halka nasihat ve hitap etmeyi bize teklif etmek münasip değildir”, diyerek reddetmiş ve bu görevin Somuncu Baba’ya verilmesini tavsiye etmiştir. Bunun üzerine Yıldırım Bayezid, cuma namazını kıldırma ve hutbe okuma görevini Somuncu Baba’ya tevcih edince o da mecburen hutbeye çıkmak zorunda kalır, namazdan sonra verdiği vaazda Fâtiha sûresini yedi farklı şekilde tefsir ederek Molla Fenârî’nin karşılaşmış olduğu bir güçlüğü de halleder. Somuncu Baba’nın başta padişah olmak üzere herkesi etkilediği, hatta bu olaydan sonra Molla Fenârî’nin kendisine mürid olduğu rivayet edilir.

Bu olayın ardından sırrının açığa çıkması, halk ve iktidar nezdinde tanınan bir şahsiyet haline gelmesi, kendisine yönelik ilginin gitgide artması, halkın arasına karışıp sakin bir hayat sürmeyi daha çok tercih eden Somuncu Baba’yı bunaltır ve çareyi Bursa’dan ayrılmakta bulur. Onun Bursa’dan ayrıldıktan sonra Adana’da Ceyhan ırmağının kenarında bulunan Sîs Kalesi’nin dağ tarafındaki bir köyde Nebî Sûfî adında birinin evine yerleştiği, Hacı Bayrâm-ı Velî’nin buraya gelip kendisini ziyaret ettiği söylenir.

Nebî Sûfî’nin evinde bir süre kaldıktan sonra önce Dımaşk’a giden, buradan Mekke’ye geçerek haccını eda eden Somuncu Baba hac dönüşü tekrar Sîs’e gelir, yanına Nebî Sûfî’yi de alarak Aksaray’a gidip yerleşir. Ömrünün geri kalan kısmını bu şehirde müridlerinin eğitimiyle meşgul olarak geçirdiği, Aksaray’da vefat edip orada defnedildiği ileri sürülür.

Sonraki dönemlerde yapılan bazı çalışmalarda Somuncu Baba’nın asıl kabrinin Malatya’nın Darende ilçesinde bulunduğu konusunda farklı bazı görüşler öne sürülmüştür. Buna göre Somuncu Baba, adı geçen ilçenin Hıdırlık adı verilen bölgesinde oğlu Halil Taybî ile birlikte gömülüdür. Bu görüşün kaynağı olarak Somuncu Baba’nın soyundan geldiği söylenen Osman Hulûsi Ateş’in aile arşivindeki bazı belgelerle geç dönemlere ait bazı arşiv belgeleri gösterilmektedir.

Somuncu Baba’nın Yûsuf Hakîkî adında bir oğlu olduğu anlaşılmaktadır. Babasının ölümünden sonra Hacı Bayrâm-ı Velî’ye intisap eden Yûsuf Hakîkî tasavvufa dair bazı eserler kaleme almıştır. Geç döneme ait arşiv kayıtlarında Halil Taybî isimli bir oğlunun daha varlığından söz edilmektedir. Darende’de yaşadığı anlaşılan Halil Taybî’nin hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Türk tasavvuf tarihinde Safevî-Erdebîlî geleneğini Anadolu’ya taşıyan bir mutasavvıf olarak önemli bir yere sahip bulunan Somuncu Baba’nın benimsemiş olduğu tasavvuf düşüncesinde melâmetî anlayış ön plana çıkar. Onun en önemli halifesi ve kendisinden sonra fikirlerinin Anadolu coğrafyasına yayılmasını sağlayan şahsiyet Akşemseddin ve Bıçakçı Ömer Dede gibi iki farklı meşrebe ve karaktere sahip şahsiyeti yetiştiren, II. Murad devri Anadolu sûfîliğine damgasını vurmuş Hacı Bayrâm-ı Velî’dir. Hacı Bayrâm-ı Velî, Bursa’da iken tanıştığı Somuncu Baba’ya intisap ederek tasavvuf yoluna girmiş, onunla birlikte Adana’ya, Dımaşk’a, Mekke’ye ve nihayet Aksaray’a gitmiş, bir süre sonra şeyhinin izniyle yaklaşık 1403-1405 yıllarında Ankara’ya yerleşmiş, vefatında yanında bulunmuştur. Somuncu Baba’nın diğer müridleri arasında Şeyh Şücâüddin Karamânî (Edirne’de vefât etti ve bu şehirde Debbağlar Mahallesindeki mescidi ve dergâhının bulunduğu yerde defnedildi), Şeyh Muzaffer Lârendevî ve Molla Fenârî’nin isimleri sayılmaktadır. Ayrıca daha sonraki dönemde Hacı Bayrâm-ı Velî’ye intisap eden Kızılca Bedreddin’in de başlangıçta Acem diyarından Anadolu’ya birlikte geldiği Somuncu Baba’ya bağlı olduğu rivayet edilir.

Onun döneminin diğer sûfîleriyle de yakın dostluklar kurduğu bilinmektedir. Yıldırım Bayezid’e kendisini “gavs-ı a‘zam” olarak tanıtan Emîr Sultan ve 1404-1405 yıllarına tekabül eden hac dönüşü Aksaray’a kadar giderek kendisini ziyaret eden Şeyh Bedreddin (1359-1420) bunlar arasında zikredilebilir. Somuncu Baba’nın Şerh-i Hadîs-i Erbâin, Zikir Risâlesi ve Silâhu’l-mürîdîn adlı üç eseri olduğu ileri sürülmektedir. Ancak kaynaklarda onun eser yazdığına dair bilgi bulunmaması, bu eserlerin eldeki nüshalarının oldukça geç tarihli olması bunların ona aidiyeti konusunda şüphe uyandırmaktadır.

Anlatılır ki, Alaeddin-i Erdebili, bir gün Hamid-i Veli’ye, “Artık bizden öğrendiğin ilmi, Allahü tealanın dinini, insanlara öğretmek üzere Anadolu’ya git!”, buyurdu. Ona böylece, insanları yetiştirmek için icazet verdi. Hocasının bu sözleri, bazı anlayışı kıt, hasetçi kimselerin, içlerinden Hamid-i Veli’ye buğz etmelerine sebeb oldu. Hace Alaeddin, Hamid-i Veli’yi bütün talebeleriyle birlikte, “Şemseddin-i Tebrizi Makamı.” denilen yere kadar uğurladı. Veda edip yanlarından ayrılınca, hased edenlerin de bulunduğu topluluğa dönerek, “Hamidüddin’in arkasından, gözden kayboluncaya kadar bakınız. Eğer dönüp bizden tarafa bakarsa, Anadolu’da onun ilminden istifade ederler. Şayet bakmazsa, onun ilminden hiçkimse istifade edemez.”, buyurdu. Orada bulunanlar merakla Hamidüddin’in arkasından bakmaya başladılar. Bu hali cenab-ı Hakkın izniyle anlayan Hamid-i Veli, gözden kaybolmadan önce iki defa arkasına baktı. Böylece onların hasedlerini giderdi. Türbesi Aksaray kabristanının ortalarındadır. 1980 (H.1400) senesinden itibaren, Aksaraylı Şahin Başer Beyin gayretleriyle türbesi yeniden onarılarak bugünkü hale gelmiştir. Hamid-i Aksarayi Hazretlerinin okuduğu kasideler, Aksaraylıların dillerinde dolaşmaktadır.

Aksaray’da 2011’de Uluslararası Somuncu Baba ve Kültür Çevresi adı altında Sempozyum düzenlenir. 2014’te türbesi yanına külliye yaptırılır. Valilik, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve Belediye tarafından 2016 Ekiminde Anma Haftası düzenlenir.

33 – Somuncu Baba Minyatürü

Somuncu Baba’nın doğumundan vefatına kadar yaşamış olduğu hayatı minyatürler ile anlatan müzedir. Türbesinin 100 metre yanındadır. 2010 yılında ziyaretçilere açılmıştır. Müzenin hemen yanında hediyelik eşya dükkanları bulabilirsiniz.

34 – Kılıçarslan Parkı

Aksaray’da Çipkilik olarak da bilinen park uzun yıllardır Aksaray ilinde halk tarafından en çok tercih edilen piknik alanı olarak bulunmaktadır. 2005 yılında restore edilen mesire alanı düğün fotoğrafı çekilmek isteyen çiftlerin ve mezuniyet fotoğrafları için tercih edilen yerlerin başında gelmektedir. Ulu Irmağın bir dalı piknik alanının tam ortasından geçmektedir.

35 – Recep Tayyip Erdoğan Parkı

2020 yılında şehre açılan park şehri ikiye böle Ankara – Adana yolunun diğer tarafında kalmaktadır. Tacin mahallesinde yer almaktadır.

36 – Saat Kulesi

2010 yılında şehir merkezinde Kurşunlu Cami ve Ulu Cami’nin karşısına olmak üzere 2 adet dikilmiştir. Kurşunlu Caminin karşısında bulunan saatin yerinde daha önce su topu bulunmaktadır.

37 – Zinciriye Medresesi

Zinciriye Medresesi Karamanoğullarından Yahşi Bey tarafından 1336 yılında yaptırılmıştır. Yerel (tüf) kesme taş ve tuğla kullanılarak yapılan medrese dört eyvanlı ve açık avlulu medrese planı düzenindedir. Portali Selçuklu geleneğini devam ettiren plastik Selçuklu motifleriyle işlenmiş, eyvanlar bitkisel ve geometrik biçimlerle tezyin edilmiştir. Medresenin diğer bir özelliği de dış duvarları üzerinde yer alan dendanelerden dolayı bir kale görünümü sergilemesidir.

Zinciriye Medresesi plan itibarıyla, dört eyvanlı, revaklı, üzeri tonoz ve kubbe ile örtülü 8 bölmeli, üstü açık avluludur. Giriş doğudaki Taç kapıdan sağlanmakta olup bu kapı istalaktit ve mihrapçıklarla süslü, basık kemerlidir. Eyvanlar tonoz örtülü olup bitkisel ve geometrik motiflerle bezemelidir. Üstü açık avlunun etrafında revaklardan sonra tonoz örtülü, değişik büyüklükte 6 oda, batıdaki ana eyvanın kuzey ve güneyinde ise üzeri kubbe ile kapatılmış iki büyük oda mevcuttur. Zinciriye Medresesi, tarihte iz bırakan önemli eğitim kurumlarından birisidir. Bu medresede yetişen pek çok ilim-irfan erbabı şahsiyetler, Anadolu’ya ışık saçmış ve Türk-İslam tarihine yön veren gelişmelere vesile olmuşlardır. Bunlardan en önemlisi olan ve Muhammed Fahr-üd-din Razi’nin soyundan geldiği muhtemel olan; hadis, tefsir, fıkıh, ahlak, edebiyat ve tıp dallarında bir çok eseri bulunan Cemaleddin Aksaray-i’ bu medresenin ilk Müderrislerindendir.

Medrese, Osmanlı Devleti‘nin son zamanında hapishane olarak kullanılırken, 1985 yılında ise Aksaray Müzesi olarak işlev görmeye başladı. Müzenin taşınmasının ardından restore edilen medrese günümüzde Aksaray Belediyesi tarafından sosyal ve kültürel etkinliklerde değerlendirilmektedir.

38 – Kültür Park

Aksaray merkezde bulunan Kültür Park özellikle yaz aylarına ziyaretçilerin yoğun ilgisini çeken bir yerdir. Fotoğraflar çekebileceğiniz, alışveriş yapabileceğiniz, kafelerde hoş zamanlar geçirebileceğiniz ve lunaparkta eğlenebileceğiniz bir yerdir.

39 – Lunapark

Kültür park içerisinde bulunan ve 1995 yılından beridir her yaz ziyaretçi kabul eden eğlence mekanıdır.

40 – Kanlı Pelit

Aksaray Kurtuluş Mahallesi’nin 79’uncu sokağında, dik bir yokuşun ortasında dev bir ağaç vardır. 700 yaşında ki bu ağacın halk arasında bir tuhaflığı, bir çeşit gücü olduğuna inanılır; “öldürme” ve “kurtarma”… İnanışa Göre; kışın karlı havalarda sokaktaki dik yokuş buzlanırdı. Bilenler bu yolu pek kullanmaz ama bilmeyenler için bu sokağa girmek genelde hayatlarının en korkulu anları olurdu. Yokuşu çıkmaya çalışan araçlar buzlanmadan dolayı kontrolü kaybeder ve geri geri kaymaya başlarlardı. Kayan her araç istisnasız Kanlı Pelit’e çarparak dururdu. Kimilerinin araçtan çıkıp şükretme şansı olsa da, kimileri ağaca adını veren geçmişteki insanlara katılıyordu. Aksaray’ın bu kan dolu ağacı şimdilerde hala Kurtuluş Mahallesi’nde, Somuncu Baba Türbesi’nin girişinde durmaktadır.

41 – Kurşunlu Cami (Hacı Bektaş Kurşunlu Cami)

Aksaray Meydanda bulunan tarihi cami 1300’lü yıllarda yaptırılmış bir ibadethanedir.

42 – Atatürk Heykeli – Meydan

1960’lı yıllarda yapıldığı tahmin edilen heykel Mustafa Kemal Atatürk’ün ayakta ve elinde şapkasıyla durduğu bir pozdur. Aksaray Kurşunlu Cami’nin ve valilik binasının hemen karşısında en sık adres tariflerde bilinen noktadır. Şehrin meydanı kabul edilir.

43 – Tarihi Valilik Binaları ( Hükümet Konağı)

Hükümet Konağı, Aksaray Valisi Yusuf Ziya GÜLNAR tarafından 1927-1929 yılları arasında idari hizmet binası olarak inşa edilmiş olup, Cumhuriyeti döneminin ilk yapılarındandır. Bodrum dahil dört katlıdır. Sarı kesme tüf taşından yapılmıştır. Dikdörtgen planlıdır. Ön taraf, öne taşkın sivri kemerli bir çatı birleşmiştir. Birleşme yeri iki adet volütle süslenmiştir. Volüflerin altında mavi, beyaz ve kahverengi renkte bitki motiflerle süslenmiş çiniler bulunmaktadır. Çatı ortasında bakır kaplı kubbe bulunmaktadır. Bina günümüzde Hükümet Konağı olarak hizmet vermektedir. Binada koruma amaçlı aslına uygun onarımlar yapılmıştır.

        Aksaray Valiliği Ek-1 Hizmet Binası (Maliye Binası)Tarihi bina, Aksaray Valisi Yusuf Ziya Gülnar tarafından 1923-1932 yılları arasında idari hizmet binası olarak yaptırılmıştır. Cumhuriyet dönemi eseridir. Sarı kesme tüf taşından, üç katlı ve dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Önde tek, arkada iki kademeli olarak dışa çıkma vardır. Sivri kemerli üst kat penceresinin üzerinde çinilerle süslü bir bölüm vardır. Ön çıkma kiremit çatılı diğer kısmı düz çatılıdır. Tavan ahşap, üstü kiremit çatılıdır. Bina uzun yıllar Maliye binası olarak kullanılmış günümüzde Aksaray Valiliği Ek-1 hizmet binası olarak işlevini sürdürmektedir.

        Aksaray Valiliği Ek-2 Hizmet Binası (Adliye Binası)Tarihi bina, Aksaray Valisi Yusuf Ziya Gülnar tarafından 1923-1932 yılları arasında idari hizmet binası olarak yaptırılmıştır. Cumhuriyet dönemi eseridir. Giriş kapısı iki sütunlu ve yandan iki merdivenlidir. Binanın katları birbirinden kabartma kat silmesi ile ayrılmaktadır. Semerdam biçimli üst kat penceresinin üzeri beyaz zemin üzerinde mavi çini bitkisel motiflerle süslüdür. Ön çıkma kısmı ahşap kiremit çatılı diğer kısımlar düz çatılıdır. Düz çatı oyma taş korkulukla çevrilidir. İkinci katla üçüncü kat arasında dikdörtgen şekilli kenarları çini süslü kitabede “Adliye ve Jandarma Dairesi” yazılıdır. Yan ve arka pencereleri dikdörtgen şeklinde olup, kenarları taş kabartmalarla çevrelenmiştir. Arka cephede dikdörtgen prizma bitimli iki çıkma vardır. Dış çıkma içtekine oranla daha geniştir. İkinci kat döşemesi mozaik, üçüncü kat döşemesi ve tavan ahşaptır. İç bölmeler orijinalliğini kaybetmiştir. Bina adliye binası olarak kullanılmış olup, günümüzde Aksaray Valiliği Ek-2 hizmet binası olarak işlevini sürdürmektedir.

43 – Azmi Milli

Savaştan yeni çıkmış genç Cumhuriyet’in Anadolu’daki göz bebeği…

Aksaray’da kurulan “Azmi Milli Un Fabrikası” Türkiye’nin gurur simgelerinden biri. Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla yapılan fabrika yıllardır ayakta.

“Azmi Milli”, milletin azmi anlamına geliyor. Fabrika, Türkiye’nin ilk fabrikalarından biri. 1924’ten 1997 yılına kadar hizmet veren fabrika, şimdiyse müze olarak ziyaretçilerini bekliyor.